I
Kendimi bildiğim ilk yerdi İstanbul,
Gözümü açtığım, emeklediğim,
İlk defa merdivenlere çıktığım, sonra indiğim,
ilk defa düştüğüm, sonra kalktığım.
Koştuğum, oynadığım,
Ortasından deniz geçen İstanbul.
Evim, yuvam Istanbul,
Şefkatli, sevecen ama şımarık, kıskanç İstanbul
İlk aşkımsa Ayvalıktı,
Daha beş yaşındayken.
Kenarından deniz geçen Ayvalık,
Bütün gece seyrettiğimiz,
Annem, babam ve ben…
Mum ışığında,
Yaşlı Rum çiftin pansiyonunda,
Dar yolun yamacında, palmiyelerin arasından.
Ayvalık, ilk aşkım …
İstanbulumun beni yanlış anladığı,
Aldatmayı Cunda öğretti bana,
Her tarafından deniz geçen…
Kaçtı yaşım, bilmem.
Belki de İstanbulun ahı tutmuştu,
Ruhum Cunda’da kalmıştı,
Ayvalık bana bakmaz olmuştu.
Bir kez aldattım hayatımda,
Neler geldi başıma, karıştı dünyam,
Bir de üstüne sen..
Belki de Istanbulun ahı tutmuştu…
II
Cumartesi sabahı yağmur yağıyordu Cundaya,
Durdu sonra, yer gök yerine geldi.
Mavi ; mavi oldu,
Hava da güneş.
Evler yerine geldi,
Yeşiller de yeşillerine,
Hava açti, Ada açti,
Ruhum bendenime geldi…
Her şey, tastamam yerine oturdu.
Gözlerinse hala gözlerindi karşımda,
Bana nöbet tutturan,
Bıraktım kendimi sokaklarına,
Rüzgarı alıp ardıma,
Rüzgar alıp seni bana getirdi, bir bahçenin kenarında.
Gözlerin hala gözlerindi karşımda…
Af diledim ilk aşkımdan da,
Sahiline bırakıp kendimi,
Deniz seni alıp getirdi, bir dalganın kenarında.
Gözlerin hala gözlerindi karşımda…
Derken dönüş vakti,
Ruhumu emanete bıraktım, kalanı topladım
Aldım benle geldim.
Bir af da ,
Kendimi ilk bildiğim yerden diledim,
Tuttu inadı, ahı,
Kıskanç ne de olsa ; sustu, yok cevap daha…
Getirir mi seni bana, bir sokağın köşesinde ?
Gözlerin hala gözlerin olur mu karşımda?
Yoksa devam mı eder, bana nöbet tutturmaya,
Seni hiç ama hiç unutturmamaya…
28 / 3 / 2005, OZM